Oğuz Kağan Destanı | Özet

Oğuz Kağan Destanı... Özet... Destan... Efsane... Mitoloji.... Türk mitolojisi... Türk destanları... Detaylar Butik Kitap'ta...

29 Sep 2022 Genel 17938

Oğuz Kağan Destanı | Özet

M.Ö. II. yüzyılda ortaya çıkan Oğuz-Kağan destanı, VIII ve XIII. yüzyıllarda yazıya geçirilmiştir. Oğuz Kağan destanının bugün bilinen tek bir yazma nüshası, Paris Ulusal Kitaplığının Türkçe Yazmalar bölümünde 1001 numarada kayıtlıdır. Bu nüsha Uygur harfleri ile yazılmıştır ve bu eseri ilk olarak Türkolog W. Radloff, Kutadgu Bilig ile birlikte (1891) yayımladı. Destan daha sonra W. Bang ve G. R. Rahmeti tarafından 1932’de önce Almanca olarak, daha sonrada 1936’da Oğuz-Kağan Destanı adıyla Türkçe olarak yayınlanmıştır. Oğuz’un gerçekte, Türk-Hun hükümdarı Mete olduğu bilinmektedir.

Oğuz Kağan Destanının dört varyantı vardır: Bunlardan birincisi, yukarıdaki Paris Ulusal Kitaplığındaki Uygurca yazılmış nüshadır. İkincisi, Reşidüddin’in Câmi’ü’t-Tevârih kitabının ikinci cildindeki “Tarih-i Oğuzân ve Türkân” kısmındaki metindir. Üçüncüsü, Uzunköprü’de ele geçen Çağatayca yazılmış metindir ki H. Namık Orkun’un Oğuzlara Dair (Ankara, 1935) adlı yapıtıdır. Dördüncüsü, Ebulgâzi Bahâdır Han’ın Şecere-i Terâkime’sinde bulunan parçadır.

Kısa özeti şöyledir: Günlerden bir gün Ay Kağan bir erkek çocuk doğurur. Doğan çocuğa Oğuz adı verilir. Bu çocuk çok kısa bir sürede büyür, yiğit olur. O çağda, halka zarar veren bir canavar vardı. Oğuz bu canavarı avlamak istedi. Günlerden bir gün kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanla ava gitti. Ormanda bir geyik ele geçirdi, onu söğüt dalı ile bir ağaca bağladı ve oradan uzaklaştı. Tan ağarırken gelip gördü ki canavar geyiği yemiş. Sonra Oğuz Kağan bir ayı tuttu, onu altın kuşağı ile ağaca bağladı gitti. Tan ağarırken geldiği zaman canavarın ayıyı da yiyip gittiğini anladı. Bu kez o ağacın dibinde kendisi durdu. Canavar geldi ve başı ile Oğuz’un kalkanına vurdu. Oğuz kargı ile canavarı öldürdü. Kılıcı ile başını kesti, alıp gitti. Yine günlerden bir gün Oğuz Kağan bir yerde Tanrı’ya yalvarmakta idi. Karanlık bastı gökten bir ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Oğuz Kağan oraya yürüdü ve gördü ki o ışığın içinde yalnız oturan bir kız vardı. Oğuz Kağan onu görünce aklı gitti; sevdi ve aldı. Günlerden ve gecelerden sonra kız, üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine Gün, ikincisine Ay, üçüncüsüne Yıldız adını koydular. Yine bir gün Oğuz Kağan ava gitti. Göl ortasında ağacın kabuğunda yalnız başına oturan çok güzel bir kız gördü. Oğuz Kağan onu görünce aklı başından gitti; sevdi ve aldı. Günlerden ve gecelerden sonra kız, üç erkek çocuk doğurdu. Birincisine Gök, ikincisine Dağ, üçüncüsüne Deniz adını koydular. Bundan sonra Oğuz Kağan büyük bir şölen verdi. Oğuz Kağan kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Türlü yemekler, türlü şaraplar, tatlılar ve kımızlar yediler, içtiler. Ondan sonra Oğuz Kağan dört yana buyruklar yolladı, bildiriler yazdı ve elçilere verip gönderdi. Bu bildirilerde şöyle yazılıydı: ”Ben Uygurların kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olsam gerektir. Sizden itaat dilerim”. Oğuz Kağan dünyanın dört bir tarafına ordularıyla gider, karşılaştığı yerlerdeki Türk boylarına isimler verir ve birçok ülkeyi pek çok çarpışmadan sonra ve kendi yurduna katar. Oğuz Kağan ihtiyarlayınca yurdunu “Boz Oklar” ve “Üç Oklar” diye anılan oğulları arasında paylaştırdı.